27 Aralık 2009 Pazar

derin mavilerdeki "AN"lar...

photos by Caner Candemir
Balıkçılar için kaçan balık "büyük" olur, balıkadam içinse "serüven"…
Bir balığın peşine takılıp, sürüklenip gitmek maviliklerde...
Her kayanın her kovuğun içinden geçebilmeyi istemek…
Kaçan "anlar" büyük olur derinlerde…
Iskalanan anlar, yarım kalan tatlar…
Henüz keyfi tam yaşanmamışken gözden kaybolan bir caretta kaplumbağa, ulaşamayacağınız bir kovuğa kaçan utangaç ahtapot, ihtişamını cömertçe sunarak size yaklaşan, sonra yüzünüze bıraktığı gülümsemeyle hızla uzaklaşan yunuslar…
Onlar uzaklaşıp küçüldükçe, yakınlaşıp büyür anlar ve gün batımı teknede paylaşılacak anılar…
Değişime başlamamış bir bebek "kalkan"dır sığ sulardan derinlere yolculuğunda sizi de çağıran…
Eşsiz bir şölenin davetlileridir balıkadamlar. Ve her "nazik" misafir gibi bu görkemli davetin ev sahiplerine özenli davranırlar. Matematikteki benzerlik sembolü gibidir Akyaların yan çizgileri, ama bir akya sürüsü geçti mi önünüzden sizi bile şaşırtır bir önceki sürüyle benzemezliği…
Her anın farklıdır tadı, her noktanın, her canlının, her geçişin, her salınışın. Bazen de "hiç"liğin, "sonsuz boşluğun" tadıdır bitmesin istenen, öyle bir an gelir ki her şey susar, sanki zaman ağırlaşır, yavaşlar. Yalnızca bedeni saran tuzlu sudur kalan. Her şey saklanmıştır derin bir maviye, balıkadamsa bu oyundaki tek ebe!
Bir gece dalışında buluşulur gökyüzündeki yıldızlarla derinde...
Yakamozlarla taçlandırılmış bir gecenin hem üstünde hem altında yıldızlar. Bu olsa gerek denge!
Bu simetrik ve görkemli kavuşmanın omurgasız tanıklarıdır denizyıldızları, planktonlarsa, böylesine hareketli bir gecenin yalnız, ıssızları…
Mürenler ziyafetin orta yerindeler geceleri, yeterince "nazik"se balıkadam, geçip gitmeli, zira gün ışıdığında ve kaya dipleri onları kucakladığında beslenme şansları olmayacak geceki gibi...
Sabah erken saatte orfoz yuvalarının önünde bir hareket bir kıpırdanma olacak, teknenin motoru sustuğunda, denizde aşk yeniden başlayacak...
Orfozlar bu aşkın hem dişisi hem erkeği...
Yüzyıllardır çözülemeyen bir denklemin her iki bilinmeyeni…
Barakuda'larsa tutkuludur ve uzaktan izlemektir bir barakuda sürüsünü, aşkların en güzeli!
Bu tablonun uçuk mavi tonlarıdır melanur'lar, dalış tam bitti derken ve vedalaşırken bir sonraki güne kadar ev sahipleriyle, aniden bir melanurya sürüsü sizi uğurlarcasına geçiverir önünüzden, zira onlar kıyıya yakın yaşarlar...
Bilir ama şaşırır yine de balıkadam…
Şaşırır, sevinir, heyecanlanır, coşar…
Dalış bitip de tekneye çıkıldığında, başka bir coşku başka bir heyecan sarar, demli çaylardan alınan ilk yudumla anlatılmaya başlanır o ‘büyük’ anlar…

ORTAK YAŞAM

Photo by Caner Candemir


Canlıların “güvende olma” ve “yaşamsal alan yaratma” güdüleri… İnsanların da, diğer canlı türlerinin de vazgeçilmez öncelikleridir aslında. Palyaço balığı, isminden de anlaşılacağı gibi görsel olarak neşeli, renkli, keyifli bir etki yaratan, görselliği animasyonlara bile aktarılmış, biz insanlarda yarattığı duygunun yanı sıra, naif, kendini derinliklerdeki tehlikelerden korumak için mücadele veren “küçük” bir balık türüdür. “Büyük balık küçük balığı yer” ve “Yuvayı dişi kuş yapar” şeklindeki atasözlerimizin de desteklediği gibi, palyaço balığının yaşamında da dişi balığın önemi hem üremek hem de grup yaşamını sürdürmek açısından çok önemlidir. Şayet grubun (ailenin) yetişkin dişi balığı bir büyük balık tarafından yenirse, ya da doğal seleksiyon dışında herhangi bir koşulda ölürse, ailenin en yetişkin erkeği cinsel organlarındaki faaliyeti durdurup, vücudunda var olan ancak faaliyet göstermeyen yumurta hücrelerini işlevsel kılarak yumurta üretmeye başlar ve böylece yiten dişinin yerine geçer. “Artık” dişi olan yetişkin erkek palyaço balığının yerini ise yüzde 20 oranında büyüyerek diğer genç erkek balıklardan biri doldurur. Üremek ve yaşamı idame ettirmek anlamında kendi doğaları gereği mücadelelerini sürdüren palyaço balıklarının evleri ise bu balık türünün bir diğer ismi olan “anemon”lardır. Anemon canlıları, duyargaları üzerinde bulunan yakıcı kapsüller sayesinde diğer canlılardan, anemon (palyaço) balıkları ise üzerlerinde bulunan saydam bir madde sayesinde diğer pek çok sualtı canlısının korunamadığı zehrinden korunurlar. Bunu yaparken de yine “hazırcı” değil “mücadelecidirler”, balıklar gövdelerini anemon canlısına yavaş ve temkinli dokundurarak zehre bağışıklık kazanırlar, kapsüller balığın üstünde patlar ve böylece bağışıklık doğar. Kendilerine doğal yapıları gereği “bahşedilmiş” koruyucu güçlerini, verdikleri yaşam mücadelesinde birleştirmiş bu iki canlı adeta bir elmanın iki yarısı gibidir. Şu ana kadar her şey anemon balıklarının lehine gibi görünse de, anemon canlıları da bu ortaklıkta son derece kazançlıdırlar. Tıpkı biz insanların bir evi yaşattığı gibi yaşatır palyaço balıkları anemon canlılarını… Çocukluğumuzun geçtiği, yetişkin dünyamızın rüyalarına giren evler vardır, oturulmadığında, yaşatılmadığında, bacası tütmediği, nefes alıp vermediğinde çürüyen, solan ve yalnızca rüyalarda kalan evler… Anemon canlıları sabit yapıları gereği, bir balığın peşinden yüzemez avlanamazlar, tıpkı evlerimizin kendini seçmeyen insanları içine alıp sahiplenemediği gibi… Palyaço balıklarının yaşamları boyunca en önemli yaşamsal faaliyetlerinden biri olan beslenme ihtiyacını karşılarken, anemon canlılarına cömertçe sunduğu besinler anemonların bacasının tütmesine fırsat sağlamaktadır. Bu; bir ortaklık, yaşamsal işbirliği, bir sessiz antlaşmadır ve biz insanların dünyalarından çok da farklı değildir. Her iki anlamda da “anemonlar” paylaşımın önemini varlıklarıyla ispatlarlar. Paylaşımlarınızın bitmemesi dileğiyle…